Çalıştığınız kurum ya da yönettiğiniz şirket fark etmez, içinde bulunduğunuz topluluk sizi kabul ederse ve siz topluluğun içinde kabul görürseniz, istekleriniz ve arzularınız gerçekleşir. Öncelikle kendinize inanmanız gerekir. Marka olmanın en önemli değeri inançtır. Bilginize, deneyimlerinize, çabanıza ve sonuçlarınıza önce kendiniz, sonra toplum içindeki herkes inanmalıdır.
Simon SINEK
Son zamanlarda çok gündemde olan bir yöntem: hikaye anlatıcılığı. Kitleleri kanalize edebilmek ve aidiyet duygusu yaratabilmek için, konuya ait bir hikayeyi kitlenin anlayabileceği şekilde tasarlamak, akılda kalıcılığı sağlar. Aklınızda kalan hikayeyi deneyimleyerek gerçekliğini görür ve ona inanırsınız. Yarattığınız her hikaye bir üründür. Bunu o kadar güzel paketleyerek sunmalısınız ki hem hayranlık hem de aidiyet duygusunu aynı anda verebilmelisiniz. Zaman içinde ürünü satın almak ya da o ürünle eşdeğer bir katma değer yaratarak siz de onunla var olmak istersiniz. Örneğin, Mercedes gibi büyük markalar, kopyalarının yapılmasını belli seviyede engellerken, belli seviyede serbest bırakırlar. Çünkü kötü bir kopya piyasada tehlike arz ederken, iyi bir kopya topluluğun algısını yönetir ve sizin toplulukta bulunmanızı sağlar. Bu yüzden markalar, gerçekten var olup olmadığını anlayabilmek adına pazarlama faaliyetleri yürütür ve sürekli olarak markalarının nasıl hareket ettiğini ve hangi alanlarda olduklarını anlatırlar. Yani, kullanıcıyla ya da potansiyel kullanıcılarla etkileşim halinde kalırlar. Pazarlama faaliyetleri banka işlemlerinden tamamen ayrıdır. Pazarlama matematiksel verilere dayanırken, marka faaliyetleri tamamen etkileşimle ilgilidir ve insanların duygularına hitap eder. Pazarlamayı sayılarla ifade ederek geleceğimizi tahmin ederken, duygusal geri bildirimlerle ve duygusal benzetmelerle markayı ifade ederiz. En çok da en yakınımızdaki rakibimizi sayılarla ölçtüğümüz gibi, onlara anlam yükleyerek kendi anlamımızı güçlendirebiliriz. İşte burada en büyük etki, hikayeyi doğru anlatabilmek ve o hikayenin içinde başrolde kendinizi tutabilmektir.
Marka olmanın gücü bütünsel bir yaşam tarzıdır. Eğer bu yaşam tarzını benimseyebiliyor ve bu yaşam tarzının içinde hareket edebiliyorsanız, siz bu markanın bir parçasısınız demektir. Kazandığınız gibi kaybettiğiniz değerleri de doğru anlayarak gelişime açık olmak, bir markanın en önemli kabiliyetidir. Zaman içinde markaların ürünlerini farklı alanlarda görürsünüz: kimi zaman ev tekstili, kimi zaman bijuteri, kimi zaman da bir okul markası olarak karşınıza çıkabilirler. İçinde bulunduğunuz topluluğu doğru anlayarak hikayenizi şekillendirmek ve bu şeklin içinde hedefinize daha yakın olabilmek, gelişimle mümkündür. Gelişimi sağlayabilmenin gücü ise markaya olan inancımızdadır.